İNSAN NİÇİN YARATILDI İnsan niçin yaratıldı
Sual: İnsan niçin yaratıldı, vazifesi nedir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bütün varlıkların hülasası, özü olan insan, eğlence için, oyun için, yiyip içmek, gezmek, yatmak keyf sürmek için yaratılmadı. Kulluk vazifelerini yapmak için, Rabbine itaat, tevazu, kuvvetsizliğini, ihtiyacını göstermek, Ona sığınmak ve yalvarmak için yaratıldı.
Muhammed aleyhisselamın bildirdiği ibadetlerin hepsi, insanlara faydalı şeylerdir. İnsanlara yaradığı için emredilmiştir. Yoksa, hiçbir ibadetin Allahü teâlâya faydası yoktur. Candan teşekkür ederek, minnet ile ibadet yapmalı, tam teslim olarak emirleri yapmaya ve yasaklardan kaçınmaya çalışmalıdır. Allahü teâlâ hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde, kullarını, emir ve yasaklar vermekle şereflendirdi. Her şeye muhtaç olan, biz kulların, bu büyük ihsana, bol bol teşekkür etmemiz, bunun için de, emirleri yapmaya candan sarılmamız gerekir. (73. Mektu
Allahü teâlâ, her şeyin sebepsiz, şartsız, maliki, hepimizin sahibidir. Bütün insanlar, Onun kullarıdır. Kullarına verdiği her emri ve her şeyi istediği gibi kullanması, hep yerindedir ve faydalıdır. Bunda, zulüm olamaz. Memurlar âmirlere, kullar sahiplere emirlerin, işlerin sebebini soramaz. Akla uygun, bundan daha açık bir şey yoktur.
Bütün insanları Cehenneme koyup, sonsuz azap yapsaydı, kimin bir şey söylemeye hakkı olabilirdi? Çünkü, kendi yarattığı, yetiştirdiği mülkünü kullanıyor. Başkası yok ki, onun mülküne tecavüz olsun ve zulüm denilebilsin. Halbuki, insanların kullandığı, öğündükleri mallar, mülkler, hakikatte onların değil, hepsi, Onundur. Bizim bunlara el uzatmamız, karışmamız, hakikatte zulümdür. Allahü teâlâ, bu dünyanın düzeni için ve bazı faydalara yol açması için, bunları bize mülk kılmış ise de, hakikatte hepsi Onundur. O halde, bizim bunları, asıl sahibinin mubah ettiği, izin verdiği kadar kullanmamız yerinde olur. (266. mektu
[Bugün bile, Allahü teâlâyı inkâr eden, İslamiyetr17;i beğenmeyen, cahilliğin verdiği cesaret ve taşkınlıkla öğünen cemiyetlerin, Allahü teâlânın emirlerinden çoğunu benimsedikleri göze çarpıyor. Bütün insanların, din ahlakından uzaklaştıkça, geçimsizlik, sefalet, işkence, sıkıntı ile kıvrandıkları görülüyor. Fen aletleri, medeni vasıtalar, akıllara hayret verecek şekilde, ilerlediği halde, dünyadaki huzursuzluğun, insanlıktaki sıkıntının azalmadığı, arttığı, ibretle görülüyor.]
r0;Sizi boş yere mi yarattık?r1;
Sual: Bir arkadaş r0; Hiçbir şey kendiliğinden olamayacağı için Allahr17;a inanıyorum, ama dinlere, Peygamberlere, ahirete inanmıyorumr1; diyor. Buna ahiretin varlığını nasıl inandırabilirim?
CEVAP
Arkadaş sözünde samimi değildir. Çünkü Nasreddin Hocanın, doğduğuna inanıyorsun da öldüğüne niye inanmıyorsun dediği gibi, r0;Ben öğrenciyim ama, öğretmene, derse, imtihana inanmam denir mi? Ben kanuna inanırım ama, savcıya, mahkemeye inanmam denir mi?
İstisnalar hariç, bütün fen adamları, bu kâinatın kendiliğinden var olmadığını, bir yaratıcısının bulunduğunu ittifakla bildirmişlerdir. Fen ne kadar ilerlerse ilerlesin, insanlar, bir karıncayı, bir kuşu, bir arpa tanesini yaratamaz. Akıllı ve bilgili bir kimse, kâinata bakınca, çok intizamlı yaratıldığını görür. Bunun kendiliğinden olmadığını anlar.
Bir insan bir alet, bir makine yapınca bunun nasıl ve nerelerde kullanılacağına dair bir prospektüsünü [tarifesini] de yanına koyar. Yine de anlaşılması zor ise, kullanması için kurslar açar. Bir makine yanlış kullanılırsa elden çıkar. Her şeyin yaratıcısı olan cenab-ı Allah da, insan denilen bu muazzam makineyi yaratıp başıboş bırakmamıştır. Bir âyet meali:
(Sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız?) [Müminun 115]
Başıboş yaratılmayan insanın, ne yapması gerektiğini Peygamberleri vasıtası ile, kitaplar göndererek bildirmiştir. Son Peygamber olan Muhammed aleyhisselama gönderilen kitabı ise Kur'an-ı kerimdir. Kur'an-ı kerim çok veciz olduğu için, Peygamber efendimiz bunu hadis-i şerifleri ile açıklamıştır.
Hadis-i şerifler de, diğer insanların sözlerine göre veciz olduğu için, bizlerin kolayca anlayabilmesi için âlimler bunları açıklamıştır. Bu, doktor ve eczacının ilacı hastaya verirken, aç karnına-tok karnına, sabah akşam birer tane, suyla iç, sütle içme gibi tarifine benzetilebilir. Kur'an-ı kerimde insanın niçin yaratıldığı bildirilmiştir:
(Cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.) [Zariyat 56]
Allahü teâlâ, r0;Emrime uyan Cennete, uymayan ise Cehenneme gidecektirr1; buyurmuştur. İbadetlerin faydası Allahü teâlâya değil, herkesin kendinedir. Maaşla çalışan bir doktor, bir hastaya ilaç verse, ilacın doktora faydası yok diye o ilacı kullanmamak akla uygun değildir. Zehir içsem doktora ne zararı olur diyerek zehir içmesi de ahmaklıktır. İşte, günahlarımın Allahr17;a bir zararı yok diyerek, her çeşit günahı işlemek akıllı insanın yapacağı iş değildir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Akıllı kimse, Allahr17;a ve Peygamberine inanan ve ibadetlerini yapandır.) [İ.Muhber]
Öldükten sonra başına gelecekleri düşünmeyene, kendisini ebedi tehlikeye atana akıllı denebilir mi? Kur'an-ı kerimin çok yerinde, (Düşünmüyor musunuz?) diye ikaz edilmektedir. Hadis-i şerifte, (Aklı olmayanın dini de yoktur) buyurulmuştur. (Tirmizi)
Her insanın yaptığı ibadetin faydası kendisinedir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Kim, [ibadetlerini yapar ve günahlarından] temizlenirse, faydası kendisinedir.) [Fatır 18]
(Benim ibadetime Allahr17;ın ihtiyacı yok) diye, yanlış düşünen kimse, perhiz yapmayan hastaya benzer. Bu hastasına doktor, perhiz tavsiye ediyor. Bu ise, r0;Perhiz yapmazsam doktora hiç zararı olmazr1; diyerek, perhiz yapmıyor. Evet doktora zararı olmaz, ama kendine zarar vermektedir. Doktor, kendine faydası olduğu için değil, onun hastalıktan kurtulması için, perhiz yapmasını tavsiye etmiştir. Doktorun tavsiyesine uyarsa, şifa bulur. Uymazsa ölür gider. Tabibin bundan hiç zararı olmaz. Bunun gibi, (Allahr17;ın benim ibadetime ihtiyacı yok) diyerek ibadetten kaçanlar da, Cehenneme gider.
Muhammed Masum hazretleri buyurdu ki:
(Allahü teâlâ, insanları başıboş bırakmadı. Her istediklerini yapmaya izin vermedi. Nefslerinin arzularına tabi olmalarını, böylece felaketlere sürüklenmelerini dilemedi. Rahat ve huzur içinde yaşamaları ve sonsuz saadete kavuşmaları için gereken faydalı şeyleri yapmalarını emretti. Zararlı şeyleri yapmalarını yasak etti. Saadete kavuşmak isteyen, dine uymaya mecburdur. Nefsinin ve tabiatının, dine uymayan arzularını terk etmesi gerekir. Dine uymazsa, sahibinin, yaradanının gadabına, azabına düçar olur. Dine uyan kul, mesut, rahat olur. Sahibi onu sever.
Dünya ziraat yeridir. Tarlayı ekmeyip, tohumları yiyerek zevk ve safa süren, mahsul almaktan mahrum kalacağı gibi, dünya hayatını, geçici zevklerle, nefsin arzularını yapmakla geçiren de, ebedi nimetlerden, sonsuz zevklerden mahrum olur. Bu hâl, aklı başında olanın kabul edeceği bir şey değildir. Sonsuz lezzetleri kaçırmaya sebep olan geçici ve zararlı lezzetleri tercih etmez. Dine uymak için, önce Ehl-i sünnet âlimlerinin, Kur'an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden anlayıp bildirdikleri Akaide uygun iman etmek, sonra haram, yasak edilmiş olanları öğrenip bunlardan sakınmak, daha sonra, yapması emr olunan farzları öğrenip yapmak gerekir. Bunları yapmaya İbadet etmek denir. Haramlardan sakınmaya Takva denir.) [c.2, m.11]
DÜNYA AHİRETİN TARLASIDIR
Sual: Dünya nedir?
CEVAP
Ölümden önce olan her şeye dünya denir. Bunlardan, ölümden sonra faydası olanlar, dünyadan sayılmaz, ahiretten sayılır. Çünkü dünya, ahiret için tarladır. Ahirete yaramayan dünyalıklar, zararlıdır. Dünya, dine uygun kullanılırsa, ahirette faydalı olurlar. Hem dünya lezzetine, hem de ahiret nimetlerine kavuşulur. İyilik, kötülük, malda değildir. Malı kullanandadır. O halde, kötü olan dünya, Allahü teâlânın razı olmadığı, ahireti yıkıcı yerlerde kullanılan şeyler demektir.
Rabbini unutup, nefsine düşkün olan, yolda hayvanın, palanı ile, yemi ile uğraşıp, arkadaşlarından geri kalan yolcuya benzer. Çölde yalnız kalıp, helak olur. İnsan da ne için yaratılmış olduğunu unutup, dünya ziynetlerine aldanır, ahiret hazırlığı yapmazsa, ebedi felakete sürüklenir. Dünyaya düşkünlük ahirete hazırlanmaya mani olur.
Dünya ile ahiret, doğu ile batı gibidir ki, birine yaklaşan, ötekinden uzak olur. Bir kimse ibadetini yapmaz ve geçiminde Allahü teâlânın emrini gözetmezse, dünyaya düşkün olmuş olur. Allahü teâlâ herkesin kalbini bu kimseden soğutur.
Dünya, ahiretin tarlasıdır. Burada tohum ekmeyen, böylece bir tohumdan kat kat meyve kazanmaktan mahrum kalan, ne kadar zavallıdır. Kardeşin kardeşten, ananın evladından kaçacağı o gün için, hazırlanmayan, dünyada da, ahirette de aldanmış, zarar etmiş olacaktır. Akıllı kimse, bu dünyayı fırsat bilir. Bu kısa zamanda, tohum ekerek, yani Allahü teâlânın beğendiği işi yaparak, kat kat fazla meyveleri toplar. Cenab-ı Hak, bu kısa zamanda yapılacak, hayırlı işlere ve ibadetlere sonsuz nimetler ihsan edecektir.
Marifetnamer17;deki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dünya iki gündür: Biri sevinç, biri üzüntü günüdür. Bunlar geçicidir. Öyle ise geçici olanı bırakın da daimi olan nimetlerine kavuşmak için çalışın.)
(Dünya için, dünyada kalacağın kadar, ahiret için, orada sonsuz kalacağına göre çalış! Allahü teâlâya, muhtaç olduğun kadar itaat et! Cehennem ateşine dayanacağın kadar günah işle!)
(Dünya bir köprüdür hemen geçin, yalnız tamiri ile uğraşmayın, yolunuza devam edin!)
(Arzusu ahiret olup, ahiret için çalışana, Allahü teâlâ dünyayı hizmetçi yapar.)
(Yalnız dünya için çalışana, yalnız nasibi gelir, işleri karışık, üzüntüsü çok olur.)
(Ahiretin sonsuz olduğuna inananın, yalnız bu dünyaya sarılması, çok şaşılacak şeydir.)
(Dünya sizin için yaratıldı. Siz de ahiret için yaratıldınız! Ahirette ise, Cennet ve Cehennemden başka yer yoktur.)
(Dünyaya düşkün olmak, insanın ahiretine zarar verir. Ahiretini seven dünyada haramlardan sakınır. Bu böyle olunca, siz bakiyi fâni üzerine tercih ediniz!)
Dünyanın tatlı şeyleri ve geçici nimetleri ancak, dinimize uymaya yardımcı oldukları zaman, faydalı ve helal olurlar. Dünya kazancı, ahiret kazancı ile birlikte olduğu zaman işe yarar. Ahireti kazanmaya yardımcı olmayan dünya zevkleri, şekerle kaplanmış zehir gibidirler. Dünya zevkleri, bedene, nefse tatlı gelen şeylerdir. Halbuki insan yalnız bunun için yaratılmadı.
Gerçek zevk yeri
Ahiret ise ruha mahsus olan hakiki zevk ve lezzetlerin de yeridir. Dünya ile ahiret, birbirinin zıddı, tersidir. Birini sevindirmek, ötekinin gücenmesine sebep olur. Yani birinde zevk aramak, ötekinde elem çekmeye sebep olur. O halde, dünyada nimetleri, lezzetleri çok olanlar, bunlara gereken şükrü yapmazlarsa, ahirette çok korkacak, çok acı çekecektir. Dünyada tehlikelerden sakındığı, çalıştığı halde çok acı çeken mümin, ahirette çok lezzete kavuşacaktır.
Dünyanın ömrü, ahiretin sonsuzluğu yanında, denize nispetle bir damla kadar bile değildir. Buna rağmen Allahü teâlâ, merhamet ederek, sevdiklerine sonsuz nimetlere kavuşmaları için, dünyada birkaç gün sıkıntı çektiriyor. Akıllı kimse; kendi işinde ve dünyasında hiç üzülmeyen, emellerini kısa tutup, sabaha bile çıkamayacağını düşünen, ibadetine kuvvet verecek ve doğru yolda yürüyecek miktardan fazla geçim derdi olmayandır. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Dünya hayatı, ancak oyun ve boş şeyle meşgul olmaktır. Ahiret ve nimetleri daimi olduğundan daha hayırlıdır. Bunların farkını anlamaz mısınız?) [Enam 32]
(Yanınızdaki dünyalıklar geçici, Allah katındaki hazine ve rahmetler ise daimidir.) [Nahl 96]
(Dünyayı ahirete tercih edersiniz, Halbuki ahiret hayırlı olup nimetleri daimidir.) [Ala 16, 17]
İbni Mesud hazretleri buyuruyor ki:
Dünyada herkes misafirdir. Yanındaki şeyler emanettir. Misafirin gitmekten, emanetin ise geri alınmaktan başka çaresi yoktur.
Bu dünya, haramları terk eden için nimet, ibadet eden için ganimet, ibretle bakan için hikmet, manasını anlayan için selamet yeridir.
İlimler doğru yerde kullanılmazsa
İkinci binin müceddidi imam-ı Rabbani hazretleri (kuddise sirruh) buyuruyor ki:
Yavrum! Bu, pek kötü olduğunu anladığın dünya, nedir biliyor musun? Dünya, seni, Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeyler demektir. Kadın, çocuk, mal, rütbe, mevki düşüncesi, Allahü teâlâyı unutturacak kadar aşırı olursa, dünya olur. Çalgılar, oyunlar, (Malayani) ile, yani faydasız, boş şeylerle vakit geçirmek, [kumarlar, kötü arkadaş, kötü filmler, mecmua ve romanlar], hep bunun için dünya demektir. Ahirete faydası olmayan ilimler, dersler de, hep dünyadır. Hesap, hendese [yani matematik ve geometri], astronomi, mantık, eğer Allahü teâlânın gösterdiği yerlerde kullanılmazsa [yani kâfirlerle mücadele ve onlardan üstün olmak için ve insanlara hizmet etmek için kullanılmazsa] bunlarla uğraşmak, boşuna vakit öldürmek olur ve dünya olur. Bu bilgileri bütün derinliği ile, incelikleri ile okumak, yalnız başına işe yarasaydı, eski Yunan felsefecileri [ve son zamanlardaki Avrupar17;nın, Amerikar17;nın fen adamları, mütehassısları] saadet yolunu bulur, ahiretteki ebedi azaptan kurtulurlardı.
Dünyayı ahirete tercih
Akıllı, ahiretin sonsuz kazancını dünyanın geçici kârı ile değiştirmez. Bütün iyiliklerin, dinin emirlerine uymak ve yerine getirmekte olduğunu bilir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ahiret, dünyaya tercih edilince, La ilahe illallah sözü, Allahü teâlânın gazabından korur. Dünya kârını, ahirete tercih eden, La ilahe illallah dediği zaman, Allahü teâlâ, "Yalan söylüyorsun, sözünde sadık değilsin" buyurur.) [Beyheki]
İlmi, mala ve mevkiye alet etmek uygun değildir. İlim bunu yasakladığı halde, bildiği halde ilme uymamak büyük vebaldir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Din bilgilerini dünya menfaati için öğrenenlere, ilmini paraya değişenlere kıyamette ateşten gömlek giydirilir.) [Deylemi]
Allahü teâlânın kıymet verdiği ve her şeyin en şereflisi olan ilmi, mal, mevki kapmaya ve başa geçmeye vesile edenlere, bu ilim elbette zararlı olur. Halbuki, dünyaya düşkün olmak, Allahü teâlânın hiç sevmediği bir şeydir. O halde, Allahü teâlânın kıymet verdiği ilmi Onun sevmediği yolda harcetmek, çok çirkin bir iştir. Onun kıymet verdiğini kötülemek demektir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Âlimlerin en kötüsü, insanların en kötüsüdür.) [Bezzar]
DÜNYA SEVGİSİ GÜNAHLARIN BAŞIDIR
Sual: Bir hadis-i şerifte, "Dünyaya, burada kalacağınız kadar, ahirete de, orada kalacağınız kadar çalışınız!" buyuruluyor. Ne kadar büyük olursa olsun, bir sayının sonsuzun yanındaki değeri sıfır kabul edildiğine göre, dünya için hiç çalışmamak gerekmez mi?
CEVAP
Dinimiz, dünyaya da, ahirete de çalışmayı emretmektedir. Kur'an-ı kerimde mealen (Dünyadan da nasibini unutma!) buyuruluyor. (Kasas 7)
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Dünyanızı ıslaha, düzeltmeye çalışınız! Yarın ölecekmiş gibi de ahiret için amel ediniz!) [Deylemi]
(Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi de ahiret için çalışınız!) [İbni Asakir]
(Sizin hayırlınız, ahireti için dünyasını, dünyası için ahiretini terk etmeyen ve insanlara yük olmayandır.) [Deylemi]
Dünya binektir
İmam-ı Maverdi hazretleri buyuruyor ki:
Dünya çalışma yeridir. Hadis-i şerifte, (Dünya ne güzel binektir. Ona binin ki, sizi ahirete kavuştursun!) buyuruluyor. Dünya mutlak manada kötü değildir. Ahiret azığını hazırlayanlar için servet yurdudur. İbrahim aleyhisselam, (Ya Rabbi ne zamana kadar daha dünyayı takip edeceğim) dediği zaman Allahü teâlâ buyurdu ki:
(Ya İbrahim, böyle konuşma! Çoluk çocuğunun nafakası için çalışmak dünya talebi değil ki ondan şikayet edilsin!) [Edeb-üd-dünya]
Dünya bir alet, bir vasıtadır. Bu vasıtayı iyi yolda kullanan kazanır, kötü yolda kullanan kaybeder. Mesela size yeni, güzel bir araba veriyorlar. (Bu araba ile, şu kadar zamanda şu karşıdaki köprüyü geçerseniz, kurtuluşa ereceksiniz) deniyor. Siz de, arabaya bakıp (Ne kadar da güzelmiş) diyerek onu sevmekle meşgul olur, verilen zaman içinde karşıya geçmezseniz, düşman gelir, sizi kıskıvrak yakalar, köprüyü geçemezsiniz. Bu vasıta, yolcuları sahile çıkaran bir gemi de olabilir. Bu vasıtaya zamanında binip gitmeyen kurtulamaz. Dinimiz bu vasıtayı, kötülememiştir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dünya, ahiretin tarlasıdır.) [Deylemi]
(Dünya, ahiretin köprüsüdür.) [Deylemi]
(Allah rızasını kazanmak, ahiret azığını temin etmek için, dünya ne güzel yerdir. Allah rızasını kazanmayan, ahiret azığını temin etmeyen için de, dünya ne kötü yerdir. Bir kimse, "Allah dünyayı rezil etsin!" derse, dünya da ona, "Hangimiz Rabbimize asi oluyorsa, Allah onu rezil etsin!" der.) [Hakim, İbni Lal]
(Dünyaya sövmeyin; çünkü mümin için ne güzel bir binektir. Hayra onunla erişilir, şerden onunla kurtulunur.) [Deylemi, İbni Neccar]
Dünya sevgisi
Dinimiz, bu bineğin sevgisini kötülemiştir. Yani "Binek ne güzelmiş" diyerek, onunla meşgul olup hedefe varmamak kötülenmiştir. Nitekim hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dünya sevgisi bütün günahların başıdır.) [Beyheki, İbni Ebiddünya]
Demek ki, bineği sevmekle meşgul olmayıp, binip bir an önce saadet diyarına gitmeye çalışmalıdır!
Bizi maksadımıza ulaştıran bineğin iyi, sağlam olması istenir. Onun için Allahü teâlânın bize verdiği akıl, sağlık, mal gibi nimetleri yerinde kullanmalıdır! Cenab-ı Hak, dünya saadetini de istememizi emrediyor. (Ey Rabbimiz, bize dünyada da ahirette de iyilik, güzellik ver!) diye dua etmemizi istiyor. (Bekara 201)
Hadis-i kudside de buyuruldu ki:
(Hak teâlâ buyurdu ki, "Ey dünya, bana hizmet edene hizmetçi ol! Sana hizmet eden de senin hizmetçin olsun." [Ebu Nuaym]
Dünyanın faydasız işlerinden uzak durmak, ahirete yarayacak işler yapmak gerekir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dünyaya meyledenin emeli uzun olur, sonunu getiremez, bitmez tükenmez ihtiyaca düşer; öyle bir meşgale kaplar ki mihnetinden kendini kurtaramaz.) [Deylemi]
(Ahireti isteyip onun için çalışan, geçim sıkıntısı çekmez, zengin olarak sabahlar, zengin olarak akşamlar. Dünyayı talep edip onun için koşan geçim darlığı çeker, fakir olarak sabahlar, fakir olarak akşamlar.) [İbni Neccar]
(Ahiret işi sana kolay gelir, dünya işi zor gelirse, bil ki sen iyi hâl üzeresin. Ahiret işi zor, dünya işi kolay gelirse, bil ki durumun kötüdür.) [Beyheki]
(Allahü teâlâ, ahiret için çalışana dünyayı verir, fakat dünya için çalışana, ahireti vermez.) [Deylemi]
GAFLETTEN KURTULMAK NASIL OLUR
Sual: Gaflet nedir? Gafletten kurtulmak nasıl olur?
CEVAP
Dini kelimelerin sözlük manasına değil, ıstılah manasına bakmak gerekir. Gaflet, Allahü teâlâyı unutmak demektir. Her ne şekilde olursa olsun, Allahü teâlâyı hatırlamak ise gafletten kurtulmak olur. Dinin emirlerini gözeterek yapılan bütün işler, alış verişler, yiyip içmeler, gafletten kurtulmak ve Allahü teâlâyı hatırlamak demektir.
Evine, camiye rastgele sağ ayakla giren kimse, gafletle girdiği için sevap alamaz. Sünnet olduğunu düşünerek sağ ayakla girerse sevap alır. Bunun için gafleti yenmeye çalışmalıdır! Kur'an-ı kerimde mealen (Gafillerden olma) buyuruluyor. (Araf 205)
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Gaflet üzere uyuyan, Kıyamette öyle dirilir. O halde kendinizi Allahü teâlâyı anarak uyumaya alıştırın!) [Deylemi]
(Gafiller arasında Allahü teâlâyı anan, kuru çalılar arasındaki yeşil ağaç gibidir.) [Ebu Nuaym]
(Gafil olduğu halde, gafletinden habersiz kimseye şaşılır. Şu kişiye de şaşılır ki ölüm onun peşinde iken, o dünyanın peşinde koşar. Rabbi kendinden hoşnut olup olmadığını bilmeden kahkaha ile gülene de şaşılır.) [Ebu Nuaym]
Gafletin sonu pişmanlıktır. Gaflet, nimeti yok eder, hizmetleri engeller. Gaflet uykusunun sonu, sonsuz pişmanlık olabilir. Salihlerden biri, hocasını rüyada görüp sual eder:
- Kıyamette en büyük pişmanlık nedir?
Hocası buyurur ki:
- Gafletin neticesi olan pişmanlık...
Zünnun-i Mısri hazretlerini rüyada görüp sual ederler:
- Vefatından sonra sana ne yaptılar?
- Allahü teâlâ bana buyurdu ki:
(Beni sevdiğini söylerdin; fakat benden gafil olurdun. Bu ise yalancılıktır.)
Zünnun-i Mısri hazretlerine böyle denirse, bizlere ne söylenmez? Yine rüyada görülen birçok kimse, dünyada gaflet içinde yaşadığını söyler. Bunun için hadis-i şerifte (İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar) buyurulmaktadır. Ölmeden önce uyanmak gerekir. İş işten geçtikten sonra uyanmak faydasızdır.
Azrail aleyhisselamla kardeş gibi görüşen Yakub aleyhisselam dedi ki:
- Senden bir ricada bulunacağım. Ecelim yaklaşınca bana önceden haber ver!
- Sana iki-üç haberci gönderirim.
Bir müddet sonra Azrail aleyhisselam yine gelir. Yakub aleyhisselam sual eder:
- Ziyaretime mi geldin?
- Hayır, canını almaya geldim.
- Nasıl olur, hani bana iki-üç haberci gönderecektin?
- Sana üç haberci gelmedi mi? Saçların siyahken ağarmadı mı? Vücudun kuvvetli iken zayıflamadı mı? Dimdik dururken şimdi belin bükülmedi mi?
Haberci istiyorsak çoktur. Her gün çeşitli sebeplerle ölenlere veya mezarlara bakmak kâfidir. Muhakkak olacak şeyi oldu bilmek gerekir! Ölüm muhakkaktır. Azrail aleyhisselam geldiği zaman, hazırım diyebilmelidir.
Şakik-i Belhi hazretleri buyuruyor ki:
(İnsanlar üç şey söylerler. Fiilleriyle ona muhalefet ederler.
1- Biz kuluz derler, fakat şef gibi yaşarlar.
2- Allah bizim rızkımıza kefildir derler. Fakat kalblerini rızık kazanmakla meşgul ederler.
3- Elbet biz de öleceğiz derler. Fakat hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya sarılırlar.)
Adamın biri çuvalı kaybeder, arar bulamaz. Namaza durunca hatırlar. Kölesi adama, (Sen namaz kılmıyor, çuval mı arıyordun?) der. Adam köleyi ikazından dolayı azat eder. Her işi gafletten uzak yapmaya çalışmalıdır!
Gaflete sebep olanlar
İnsanların gaflete, hatta günaha, isyana, küfre dalması çeşitli sebepler yüzünden olur. Bunlar insandan insana değişmekle beraber, cehalet, kibir, dostunu düşmanını tasnif edememesi genel olup, bunların başında gelir. İnsanın gafletine sebep olan çok şey varsa da üçü önemlidir:
1- İnsanı tanımamak, yaratılış gayesini bilmemek
2- İşlerin sebeplerle yaratıldığını bilmemek
3- Ölümü unutmak.
1- İnsanı tanımamak, yaratılış gayesini bilmemek
İnsan, niçin yaratıldığını ve başına gelecekleri bilip unutmasa, gaflete düşebilir veya kibirlenebilir mi? Rabbine isyan edebilir mi? Demek ki insan yaratılış gayesini düşünmüyor. Eğer insanlar istenildiği gibi düşünebilseydi, Kurr17;an-ı kerimde sık sık, (Hiç düşünmüyor musunuz?) diye ikaz edilir miydi?
Bir insan bir alet, bir makine yapınca, bunun nasıl ve nerelerde kullanılacağına dair bir tarif namesi hazırlanır. Tarif name ile de anlaşılması zor ise, kullanması için kurslar açar. Bir makine yanlış kullanılırsa, elden çıkar. Her şeyin yaratıcısı olan cenab-ı Allah da, insan denilen bu muazzam makineyi yaratıp başıboş bırakmayıp (Sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız?) buyurmuştur. Ne yapması gerektiğini, Peygamberleri vasıtası ile kitaplar göndererek bildirmiştir.
Ne olduğunu, kim olduğunu, saadet ve felaketinin nelerde olduğunu bilmeyen, öldükten sonra başına gelecekleri düşünmeyen kimse akıllı olamaz. Allahü teâlâ, (Ben cin ve insanları ancak [beni tanısınlar] bana kulluk, ibadet etsinler diye yarattım) buyuruyor. (Zariyat 56)
O halde insan kul olduğunu bilip, kulluk görevlerini yerine getirmelidir.
2- İşlerin sebeplerle yaratıldığını bilmemek
Allahü teâlâ her şeyi sebeplerle yaratmaktadır. Kudretini sebepler arkasında gizlemiştir. Âdet-i ilahi böyledir. Ancak bu âdetini bazen bozar, sebepsiz de yaratır. Bunu sevdiklerinin hatırı için yapar. İnsan çalışır kazanır, benim malım der, ben kazandım der. Bunun gibi kendisindeki her nimete, her başarıya (benim) der, (benim başarım, benim kabiliyetim, benim ilmim...vs) der ve nankör olur.
Dertlerin, belaların gelmesine sebep günah işlemektir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Size gelen musibet, kendi ellerinizle işlediğiniz [günahlar] yüzündendir.) [Şura 30]
(Sana gelen her iyilik, Allahr17;ın [bir ihsanı, bir nimeti olarak] gelmekte, her kötülük de [günahlarına karşılık olarak] kendinden gelmektedir. [Hepsini yaratan Allahü teâlâdır.]) [Nisa 79]
Peygamberlere ve diğer büyük zatlara ise bela, onların derecelerinin yükselmesi için gelir.
Tevekkülü ihmal etmemeli. Tevekkül, dinimizin bildirdiği sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi sebeplerden değil, sebepleri yaratandan beklemektir. (Bir işe başladığın zaman, Allahr17;a tevekkül et, Ona güven) âyeti, tevekkül ile beraber azmederek çalışmak gerektiğini gösteriyor. (Al-i imran 159)
3- Ölümü unutmak
Dünya hayatı rüya gibidir. Ölünce rüya bitecek, hakiki hayat başlayacaktır. Hadis-i şerifte, (İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar) buyuruldu. Ölmeden önce uyanmak gerekir. Peygamber efendimiz, (Şu kişiye şaşılır ki, o dünyanın peşinde, ölüm de onun peşindedir) buyurdu. O halde, (Nasihat olarak ölüm yeter) hadis-i şerifini düşünerek ölenlerden ibret almaya çalışmalıdır.
Genelde çok yaşamayı istemek, dünya zevklerine düşkün olmak, ölümü unutmak, sıhhat ve gençliğe aldanmaktan ileri gelir. Böyle kimsenin kalbi katı olur, ibadetleri vaktinde yapmaz, tevbeyi geciktirir, nasihat tesir etmez, ölümü unutur, hatırına bile gelmez. Hep dünya malına ve makamına kavuşmak için ömrünü harcar. Ahireti unutur, dünyanın faydasız zevk ve sefasını düşünür. Bunlardan kurtulmak için ölümün her an gelebileceğini düşünmeli, sıhhatin, gençliğin ölüme mani olmadığını unutmamalı.
Çok kıymetli nasihatler
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki:
Fırsat ganimettir. Ömrün tamamını faydasız işlerle telef etmemeli, Hak teâlânın rızasına uygun şeylere harcamalı! Beş vakit namazı, tadil-i erkan ile ve cemaat ile kılmalı, teheccüd namazını elden kaçırmamalı, seher vakitlerini istiğfarsız geçirmemeli, gaflet uykusuna dalmamalı, ölümü düşünmeli, ahiret hallerini gözetmeli, fani dünyanın haram olan işlerinden yüz çevirip, baki olan ahiret işlerine dönmeli. Dünya işleri ile zaruret miktarı uğraşmalı, diğer vakitlerde, ahireti imar etmekle meşgul olmalıdır. Sözün kısası, Allahr17;tan gayrı şeylerin sevgisinden korunmalı ve bedeni dinin hükümlerine uymakla süslemeli, onunla meşgul olmalıdır. İş budur, bundan gayrısı hiçtir.
Abdül Kuddüs hazretleri de buyuruyor ki:
Vaktin kıymetini bil! Gece gündüz ilim öğrenmeye çalış! Her zaman abdestli bulun! Beş vakit namazı, sünnetleri ile ve tadil-i erkan ile, huzur ve huşu ile kılmaya çalış! Bunları yapınca, dünyada ve ahirette, sayısız nimetlere kavuşursun. İlim öğrenmek, ibadet içindir. Kıyamette, işten sorulacak, çok ilim öğrendin mi diye sorulmayacaktır. İş ve ibadet de, ihlas elde etmek içindir. İhlas da, hakiki mabud ve kayıtsız, şartsız var olan sevgiliyi [Allahü teâlâyı] sevmek içindir.
İbrahim-i Edhem hazretleri buyuruyor ki:
1- Günah işleyeceksen, Allahr17;ın verdiği rızkı yeme! Rızkını yiyip de, Ona isyan edilir mi?
2- Günah işleyeceğin zaman, mülkünden çık! Onun mülkünde Ona isyan edilir mi?
3- Günah işlerken Onun görmediği bir yerde işle! Onun mülkünde, rızkını yiyip, gördüğü yerde günah işlenir mi?
4- Can alıcı melek, ruhunu almaya gelince, bir müddet izin isteyebilir veya o meleği kovabilir misin? O zaman hemen tevbe et! Çünkü o melek ani gelir.
5- Mezarda, melekler, sual sorunca, (beni imtihan etmeyin) diyerek onları kovabilir misin? Öyle ise, şimdiden onlara cevap hazırla!
6- Kıyamette (Günahkârlar Cehennemer30 dendiği zaman, ben gitmem diyebilir misin?
Allahü teâlâ, (Ey kullarım! Benden isteyin! Kabul eder, veririm) buyuruyor. Ama verilmeyenler de oluyor. Çünkü Ona dua eder, ama itaat etmezler. Peygamberini tanır, Ona uymazlar. Kur'anı okur, gösterdiği yolda gitmezler. Nimetlerinden faydalanır ama şükretmezler. Cennetin, ibadet edenler için olduğunu bilir, hazırlıkta bulunmazlar. Cehennemi, asiler için yarattığını bilir, ondan sakınmazlar. Ecdadının ne olduklarını görür, ibret almazlar. Kendi ayıplarına bakmayıp, başkalarının ayıplarını araştırırlar. Böyle kimseler, üzerlerine taş yağmadığına, yere batmadıklarına şükretsin! Dualarının neticesi, yalnız bu olursa, yetmez mi?
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Ölmek felaket değil, öldükten sonra başa gelecekleri düşünmemek felakettir. Mezhepsizlik ilhaddır. Ehl-i sünnet âlimlerine uyanlara müjdeler olsun.
İmam-ı Rabbani hazretleri yine buyuruyor ki:
Bu zamanınız fırsattır. Fırsat da, büyük nimettir. Sıhhat ile ve üzüntüsüz geçen vakitler, bulunmaz ganimettir. Her saati Allahü teâlâyı zikretmek ile geçirmelidir. Resulullahın bildirdiğine uygun olan her iş, hatta alış-veriş bile zikir olur. O halde, her hareketin, her duruşun, Resulullahın bildirdiğine uygun olması gerekir. Böylece, hepsi zikir olur. Zikir demek, gafletten uzaklaşmak, yani, Allahü teâlâyı hatırlamaktır. İnsan her hareketinde, her işinde, Allahü teâlanın emrini ve yasağını gözetince, emir ve yasakların sahibini unutmaktan kurtulur ve daima zikretmiş olur.
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Yemeği Allahr17;ın zikri ile [İbadet ederek ve Allah yolunda çalışarak] eritin. Yer yemez yatmayın; kalbiniz katılaşır.) [Ebu Nuaym]
Haramlardan ve şüpheli şeylerden kaçarak helal kazanmalıdır. Ahir zamanda bunlara dikkat eden az bulunur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ahir zamanda, helal para ile kendisine itimat edilen arkadaş az bulunur.) [İ. Asakir]
Dine hizmet çok sevaptır. Bunu herkes gücü nispetinde yapar. Öğrendiği güzel bir sözü başkasına duyurmak bile sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Duyduğu hak sözü, bir müslüman kardeşine söylemek ne güzel hediyedir.) [Taberani]
(Allah indinde en iyi kul, insanlara en çok nasihat edendir.) [İ. Ahmed Dünya iş ve kazanç yeridir
Sual: Boş vaktim çok. Vakitlerimi tavla ve satranç gibi oyunlarla geçiriyorum. Bazen onlardan çay içiyor, bazen de onlara içiriyorum. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
İnsan, dünyaya oyun ve eğlence için gelmemiştir. Dünya iş ve kazanç yeridir. Peygamber efendimiz, (Dünya ahiretin tarlasıdır) buyurmaktadır. (Deylemi)
Burada ne ekilirse, ahirette o biçilecektir. Boş vakit fırsat ve ganimettir. Faydalı iş yapmadan vakit geçirmek, vakti öldürmek olur. Dünyada yapılan her işin, her nefesin hesabı kıyamette muhakkak sorulacaktır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamette, herkes ömrünü ve gençliğini nerede geçirdiğinden, malını nereden kazanıp nereye harcadığından ve ilmi ile amel edip etmediğinden sorguya çekilecektir.) [Tirmizi]
Ömür, ilim, mal ve beden, Allahü teâlânın kullarına verdiği bir sermayedir. Bu sermayeyi Allahü teâlânın bildirdiği yerlerde harcamalıdır. Vakit geçtikten sonra pişmanlığın faydası olmaz. Onun için gençliğin, malın, sağlığın kıymetini bilmeli, dünyada ahireti kazanacak işler yapmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Beş şeyden önce beş şeyin kıymetini bil! İhtiyarlıktan önce gençliğin, hastalıktan önce sağlığın, meşguliyetten önce boş vaktin, fakirlikten önce zenginliğin ve ölümden önce hayatın kıymetini bil!) [Ebu Nuaym]
Peygamber efendimiz, tavla oynayan bir grup insana buyurdu ki:
(Oyunla meşgul olan el ve kalblere, boş ve bâtıl sözlere yazıklar olsun!) [Beyheki]
Böyle oyunları parasız oynamak da uygun değildir. Çünkü hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Satranç ve dama oynayan, ellerini domuz kanına bulaştırmış gibi olur.) [Müslim]
(Tavla oynadıktan sonra kalkıp namaz kılan, irin ve domuz kanı ile abdest alıp namaz kılana benzer.) [İ. Ahmed]
(Satranç, tavla ve benzeri haram olan oyunları oynayanlara rastladığınız zaman, selam vermeyin! Selamlarını da almayın!) [Deylemi]
Yukarıdaki hadis-i şeriflerin açıklaması olan fıkhi hüküm ise şöyledir:
(Tavla, satranç,14 taş gibi oyunları oynamak tahrimen mekruhtur. Devamlı oynanırsa haram olur. Eğer bir farzı yapmaya mani olursa yahut para için oynanırsa yine haram olur.) [Redd-ül Muhtar c.5, s.253]
Parasız olarak ara sıra oynamak harama yakın mekruh, devamlı oynanırsa haramdır. Çayına da oynamak kumar olduğu için yine haramdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimsenin boş şeylerle vakit geçirmesi, Allahü teâlânın onu sevmediğinin alametidir.) [Mektubat-ı Rabbani]
İmam-ı Malik hazretleri buyurdu ki:
(Satranç ve dama oynayan Allah ve Resulüne âsi olmuş sayılır.) [U. Kübrâ]
İmam-ı Gazali hazretleri ve İmam-ı Şafii hazretleri, ara sıra satranç oynamanın mubah, devamlı oynamanın ise tenzihi mekruh olduğunu bildirdi. İmam-ı Şafii hazretleri, (Satranç oynamak, din ve mürüvvet sahiplerinin âdeti değildir) buyurdu. (İhya)
Bu yazılardan anlaşıldığına göre, Hanefilerin satranç dahil bütün oyunları oynamaları doğru değildir. Şafiilerin ise, ara sıra yalnız satranç oynamaları caizdir.
Dine uymak
Muhammed Masum hazretleri buyurdu ki:
(Allahü teâlâ, insanları başıboş bırakmadı. Her istediklerini yapmaya izin vermedi. Nefslerinin arzularına tâbi olmalarını, böylece felaketlere sürüklenmelerini dilemedi. Rahat ve huzur içinde yaşamaları ve sonsuz saadete kavuşmaları için gereken faydalı şeyleri yapmalarını emretti. Zararlı şeyleri yapmalarını yasak etti.
Saadete kavuşmak isteyen, dine uymaya mecburdur. Nefsinin ve tabiatının, dine uymayan arzularını terk etmesi gerekir. Dine uymazsa, sahibinin, yaradanının gadabına, azabına düçar olur.
Dine uyan kul, mesut, rahat olur. Sahibi onu sever. Dünya ziraat yeridir. Tarlayı ekmeyip, tohumları yiyerek zevk ve safa süren, mahsul almaktan mahrum kalacağı gibi, dünya hayatını, geçici zevklerle, nefsin arzularını yapmakla geçiren de, ebedi nimetlerden, sonsuz zevklerden mahrum olur. Bu hâl, aklı başında olanın kabul edeceği bir şey değildir. Sonsuz lezzetleri kaçırmaya sebep olan geçici ve zararlı lezzetleri tercih etmez.
Dine uymak için, önce Ehl-i sünnet âlimlerinin, Kur'an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden anlayıp bildirdikleri (Akaid)e uygun iman etmek, sonra haram, yasak edilmiş olanları öğrenip bunlardan sakınmak, daha sonra, yapması emr olunan farzları öğrenip yapmak gerekir. Bunları yapmaya (İbadet) etmek denir. Haramlardan sakınmaya (Takva) denir.) [c.2, m.11]
İnsanlar huzura niçin kavuşamıyor
Sual: Niçin insanlar tam bir huzura kavuşamıyor?
CEVAP
Dünyada, dertsiz, sıkıntısız insan yoktur. Dünya, mümin için huzur yeri değildir. Azap yeri de değildir. Esas huzur ve azap yeri, ahirettir. Dünya, ahiretin tarlasıdır. Yani dünya kazanç yeridir. Dünyada ne ekilirse, ahirette o biçilecektir. Her nimet, bir külfet karşılığıdır. Külfet de sıkıntısız olmaz. Fakire göre, zenginin sıkıntısı daha çok olur. Zengin, arabası ile giderken, benzini biter, arızalanır, tekeri patlar. Yedek parça ve tamirci arar. Bütün bunlar birer sıkıntıdır. Zenginin borçları, alacakları da olur. Alacaklarını toplamak, borçlarını ödemek için devamlı sıkıntı içindedir. Malı çok olanın, sıkıntısı da çok olur.
Mümin, diğer insanlara göre daha çok sıkıntı çeker. Çünkü müslüman, komşularının ve diğer insanların eziyetlerine katlanır. Bunlar da birer sıkıntıdır. Helal kazanmak ve ebedi yurduna azık hazırlamak için yorulur. Bunlar da birer sıkıntıdır. Müslüman için asıl huzur Cennettedir. Çünkü dünya, mümin için sıkıntı yeridir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dünya müminin zindanı ve kıtlık yıllarıdır. Dünyadan ayrılınca zindandan ve kıtlıktan kurtulmuş olur.) [Hakim]
Dünyada, müminden bela, sıkıntı eksik olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümin, kertenkele deliğine girse de, ona eza edecek biri musallat olur.) [Beyheki]
Sıkıntılar, musibetler, günahlara kefaret olur. Sıkıntı istememeli; fakat sıkıntılardan da şikayet etmemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Belayı nimet, rahatı musibet saymayan, kâmil mümin değildir.) [Taberani]
Dünyanın faydasız eğlenceleri, tatlı sanılan şeyleri, ahiret azabıdır. Ahiret için çalışırken çekilen sıkıntılar ise, ahiretin en tatlı meyvesidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dünyanın tatlılığı, ahiretin acılığıdır. Dünyanın acılığı ise, ahiretin tatlılığıdır.) [Hakim]
Okul, iş hayatı için bir vasıtadır. İmtihanları başarı ile verip okuldan mezun olmak gerekir. Vasıtaya gaye gibi sarılmak, hep okulda kalmayı istemek akıl kârı değildir. Diploma almadan hayata atılmak da iyi değildir. Okula gitmekten gaye, diploma sahibi olmaktır. İşte dünya, bir okul gibidir. İman sahibi olmak da diploma almak gibidir. Talebenin maksadı, okulu başarı ile bitirip hayata atılmaktır. Müminin gayesi de, dünyadan iman ile ahirete gitmektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Dünyasını seven, ahiretine, ahiretini seven dünyasına zarar verir. Devamlı olanı, geçici olana tercih edin!) [Hakim]
Sıkıntılar, müminin günahlarının affına ve ahirette derecesinin yükselmesine sebep olacağı için bir nimettir.
Yunus Emre diyor ki:
Bir söz diyeyim sana, dinle canın var ise
Tamahkâr olma sakın, aklın sana yâr ise
Gördün yârin eğridir, neyin varsa ver kurtul
Büyüklerden öğüttür, işittiğin var ise.
Baktın yârin sadıktır, köle ol kapısında
Çıkar ciğerin yedir, eğer çâren var ise.
Ekmek yiyip tuz basmak, nâmertlerin işidir
Ekmek onu komaya, tuzun hakkı var ise
Kötülük etme asla, herkes sana ilenir
Senden sonra söylenir, ne dirliğin var ise
Sözünden de bellidir, miskin Yunus delidir,
Ayıplaman yârenler eksikliği var ise.
Yaralılar ve yarasızlar
İnsanların çoğu, kendilerini anlamadıklarından söz ederler. (Beni anlamıyorlar) derler. Dertsiz insan olmaz. Elbette birinin derdi ötekini pek ilgilendirmez. Derdini anlatır, fakat ötekiler, acı veya tatlı bir şey istemediği için hoşlanmazlar ve onun derdine çare aramaya bile lüzum görmezler. Onun için demişler ki:
Yara sızlar, yara sızlar,
Ok değmiş yara sızlar.
Yaralının hâlinden,
Ne bilsin yarasızlar.
Bir divan şairi de diyor ki:
Âsude olan hâl-i dil-efgârı ne bilsin
Handân-ı tarab girye-künân zârı ne bilsin
Yani, huzur ve mutluluk içinde gülen, inleyerek göz yaşı döken gönlü yaralının hâlini ne bilsin?
Herkesin çektiği, kendi cezası
Sual: Allah, dünyada yaşayan bir çok dinsiz kimseye niçin iman nimetini vermiyor?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlânın feyzleri, nimetleri, ihsanları, yani iyilikleri, her an, insanların iyisine, kötüsüne herkese gelmektedir. Herkese mal, evlat, rızk, hidayet, irşat ve selamet ve daha her iyiliği fark gözetmeksizin göndermektedir.
[Kullarının küfürlerini, günahlarını yüzlerine vurmuyor. Kendisine karşı gelenlerin, inkâr edenlerin, günah işleyenlerin rızklarını kesmiyor. Dünya için çalışanlara karşılıklarını, fark gözetmeksizin veriyor].
Fark, bunları kabulde, alabilmekte ve bazılarını da alamamak suretiyle, insanlardadır.
[Allahü teâlâ, kullarına zulmetmez, haksızlık etmez. Onlar, kendilerini azaba, acılara sürükleyen bozuk düşünceleri, çirkin işleri ile, kendilerine zulüm ve işkence ediyorlar. Beyt:
Hâşâ, zulmetmez kuluna, Hüdası,
herkesin çektiği, kendi cezası!]
Nitekim güneş, hem çamaşır yıkayan adama, hem de çamaşırlara, aynı şekilde, parlamakta iken, adamın yüzünü yakıp karartır, çamaşırlarını ise beyazlatır.
[Bunun gibi, elmaya ve bibere aynı şekilde parladığı halde, elmayı kızartınca tatlılaştırır; biberi kızartınca acılaştırır. Tatlılık ve acılık hep güneşin parlaması ile ise de, aralarındaki fark, güneşten değil, kendilerindendir. Allahü teâlâ, bütün insanlara çok acıdığı için ve bir ananın yavrusuna olan merhametinden daha çok acıdığı için, dünyanın her tarafındaki, her insanın, her ailenin, her cemiyetin ve milletin, her zamanda ve her işlerinde nasıl hareket etmeleri lazım geleceğini, dünyada ve ahirette rahat etmeleri ve seadet-i ebediyyeye kavuşmaları için, işlerini ne yolda yürütmeleri ve nelerden kaçınmaları lazım geldiğini, İslamiyet ile bildirdi.]
İnsanların, Allahü teâlâdan gelen nimetlere nail olmamaları, Ondan yüz çevirdikleri içindir. Yüz çeviren, elbette bir şey alamaz. Ağzı kapalı bir kap, Nisan yağmuruna elbette kavuşamaz. Evet, yüz çeviren birçok kimsenin, nimetler içinde yaşadığı görülüp, mahrum kalmadıkları zan olunuyor ise de, bunlarda nimet olarak görülenler, hakikatte azap ve felaket tohumlarıdır. Mekr-i ilahi ile, istidrac olarak, yani Allahü teâlânın aldatarak, nimet şeklinde gösterdiği musibetlerdir. O kimseleri harap etmek için ve daha ziyade azıp, sapıtmaları içindir. Nitekim, Müminun suresinin ellialtıncı âyetinde mealen, (Kâfirler, mal ve çok evlat gibi dünyalıkları verdiğimiz için, kendilerine iyilik mi ediyoruz, yardım mı ediyoruz sanıyor. Peygamberime inanmadıkları ve din-i İslamı beğenmedikleri için, onlara mükafat mı ediyoruz, diyorlar? Hayır, öyle değildir. Aldanıyorlar. Bunların nimet olmayıp, musibet olduğunu anlamıyorlar) buyurulmuştur. O halde, Hak teâlâdan yüz çevirenlere verilen dünyalıklar, hep haraplıktır, felakettir. [Şeker hastasına verilen tatlılar, helvalar gibidir. Onu bir an evvel helake sürükler.] Allahü teâlâ, bizleri, böyle olmaktan korusun! (C1, m.164)
Eşit yaratılmayışın sebebi
Sual: Bazıları, "İnsanlar, her bakımdan eşit yaratılsaydı, daha iyi olmaz mıydı?" diyorlar. Eşit yaratılmayışın sebebi nedir?
CEVAP
İnsanın yaratılış gayesi bilinmeyince, dünyadaki hadiselerin sebebi anlaşılamaz. Allahü teâlâ, dünya ve ahireti, sevgil kulu ve Resulü Muhammed aleyhisselam için yaratmıştır. Diğer canlı ve cansız varlıkları da insanoğlunun istifadesi için yaratmıştır.
Dünya zevk için yaratılmadı. Ahiret ise, ebedi mükafat ve ceza yeridir. Dünya, ahiretin imtihan yeridir. Herkes her bakımdan eşit olsa imtihanın manası kalmaz, iyi ile kötü ayrılmazdı. Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymakla çeşitli sıkıntılar çekilecek, itaat edenle, isyan eden, birbirinden ayrılacaktır.
İnsan cansız varlık gibi, ot veya hayvan gibi değil, kulluk, imtihan için yaratılmıştır.İnsan, ihtiyaçsız yaratılsaydı, imtihan ve dünya manasız olurdu. İnsanların, hayvanların ve kainattaki canlı, cansız diğer yaratıkların hareketleri, akılları durdurucu sistemleri incelenince, her şeye gücü yeten Rabbimizin dünyayı maksatsız yarattığı düşünülemez.
Yaratılış gayesi
Kâinatta herşeyin yaratılış gayesi aynı değildir. Mesela erkeğe niçin süt vermediği sual edilemez. Çünkü erkek, süt vermek için yaratılmamıştır.
İnsan da bu dünyada yalnız zevk, sefa için değil imtihan için yaratılmıştır. İmtihana girecek talebenin, oyunla, eğlence ile meşgul olmayıp, ders çalışması, yerine göre az uyuması, imtihanı kazanabilmesi için çeşitli sıkıntılara katlanması gerekir. (Maksat imtihanı kazanmak olduğuna göre, imtihanı kazanmış olarak yaratılan Peygamberler niçin sıkıntı çekmiştir?) denebilir.
İmam-ı Rabbani hazretleri bunun çeşitli sebeplerini anlatmaktadır. Bunlardan biri şöyle:
(İnsanlar, dünyada, birkaç gün dert çekmeselerdi, Cennetin sonsuz lezzetlerinin kıymetini anlamazlar, ebedi sıhhat ve afiyet nimetlerinin kıymetini bilmezlerdi. Açlık çekmiyen yemeğin lezzetini anlamaz. Acı çekmiyen rahatlığın kıymetini bilmez.)
Herkes, her bakımdan eşit yaratılsaydı, büyük bir felaket olur, cemiyet olmazdı. İnsanlar, boy, renk, şekil, zenginlik, sıhhat, kuvvet, güzellik, ahlak gibi her hususta eşit olunca, bir fabrikadan çıkmış gibi eşit, yani insanlar tıpatıp birbirinin aynı olurdu. Aynı olmazsa eşitlik olmaz. İnsanlar böyle eşit, yani bir birbirinin aynı olunca milyarlarca insanı birbirinden ayırmak mümkün olmaz. Kadın, kocasını, koca, kadınını tanıyamaz, insan, hanımı ile kızını ayrıt edemez, hayat felç olur. Sırf bu şekil benzerliği bakımından, yüzlerce, binlerce problem ortaya çıkar. Diğer sahadaki eşitlikler görülmeden, yaşanmadan hayat söner.
İyi, kötü ile bilinir
Herkes bilgi ve kültür bakımından da eşit olunca, gazeteye, kitaba, filme ihtiyaç kalmaz. Güreş, koşu, yüzme gibi sporlar ve yarışlar olmaz. Çünkü, herkes aynı kabiliyettedir.
İyinin kıymeti, kötü ile bilinir. Herkes iyi olunca, iyinin kıymeti kalmaz. Çirkinlik olmayınca, güzellik anlaşılmaz.
Bir kimse, okuyup her bakımdan mükemmel bir insan olmak ister. Herkes aynı olursa, kim kimden üstün olacaktır?
Her hususta eşitliğin zararları sayılamayacak kadar çoktur. Onun için Allahü teâlâ, her şeyi hikmetli ve adaletli yaratmıştır. Adalet olunca işle |
|
 |
|